Seçimlik
Üyelik Girişi

Muhendisler ve Mimarlar Genel Kurul Sürecinde

Mühendisler-Mimarlar

Genel Kurul Sürecinde…


Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)’ne bağlı meslek odalarının alt birimlerinde genel kurul süreçleri başladı…

Şubelerde, illerde, merkeze bağlı temsilciliklerde genel kurullar yaşanıyor… Yönetimler 2 yılın dökümünü yapıyor; üyeler değerlendiriyor, eleştiriyor, öneriyor; adaylar yarışıyor…

Üyelerinin, bağlaşıklarının, basının ilgisi mi?

Genellikle haberler, seçimleri kazanan grubun duyurulmasıyla sınırlı kalıyor…

Ne de olsa teknik elemanız… Rakamları ve sayıları severiz…

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) 7303 sayılı Yasa, 66 ve 85 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle değişik 6235 sayılı Yasayla 1954 yılında kurulmuştur. TMMOB tüzel kişiliğe sahip, Anayasanın 135. maddesinde belirtilen kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Kuruluşunda 10 Odası ve yaklaşık olarak 8.000 üyesi bulunan TMMOB’nin, www.tmmob.org.tr sayfasında 31.12.2010 tarihi bakımından verilen verilere göre, Oda sayısı 23, üye sayısı ise 380.476’dır.

TMMOB çalışmalarını 23 Oda, bu Odalara bağlı 197 şube ve 45 İl/İlçe Koordinasyon Kurulu ile sürdürmektedir. 31 Aralık 2009 tarihi itibarı ile Oda ve Şubelerine bağlı olarak 157 Bölge Temsilcisi, 613 İl Temsilcisi, 265 İlçe Temsilcisi, 11 İrtibat Bürosu, 12 Mesleki Denetim Görevlisi ve 51 Oda Temsilcisi ile TMMOB toplam 1306 birimi ile görev yapmaktadır. TMMOB’ye bağlı Odalara 70 kadar mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı disiplininden mezun olan mühendis, mimar ve şehir plancıları üyedir.

Sayılar önemli… Ama soru şu ki, bu niceliklerin niteliksel sonuçları, etkileri, yansımaları, sonuçları nelerdir?

TMMOB’nin, genel kurullarında, yerel kurultaylarında, demokrasi kurultaylarında, eylemlerinde ve alanlarda, salonlarda yapılan tartışmalar, eleştiriler, dile getirilen öneriler… 1954 yılından bu yana ülkenin sorunlarıyla iç içe yaşayan mühendisler ve mimarlar, emekten yana, toplum yararından yana tavırlarıyla yaşanan sorunlara, karşılaşılan bunalımlara yönelik çözümlerini hep dile getirdiler… Getirmeyi de sürdürüyorlar… Ellerindeki, beyinlerindeki projektörlerle geleceğe ışık tutmayı sürdürdüler, sürdürüyorlar, sürdürecekler… Siyaset kurumunun açamadıklarına, çözemediklerine öneriler getirdiler, getiriyorlar…

Sorun, bu niceliksel, ama ondan daha fazla da niteliksel gücün, salt bir muhalefet örgütü olarak görülmemesi, tersine akıl süzgecinden geçen önerilerinin bu güzelim ülkenin, onun topraklarında yaşayanların mutluluğu için yapıldığının içselleştirilmesidir…

Ülkemizin içinde bulunduğu tablo, 12 Eylül'ün zayıflattığı, yok etmeye çalıştığı demokratik toplumsal örgütlenmelerin, meslek örgütlerinin, sendikaların, vakıfların, toplumsal yaşamda daha etkin biçimde yer almalarını kaçınılmaz ve zorunlu kılmaktadır. Ama bu örgütlerin de, etkisizlikleri konusunda 12 Eylül’e gönderme yapma dönemini geride bırakıp, sorunları ve sıkıntıları aşacak yeni ve farklı çalışma yöntemlerini geliştirme sorumlulukları ve görevleri vardır. Bunu yapabildikleri zaman, toplumsal rollerini ve işlevlerini gerçeklemiş, daha doğrusu varlık nedenlerine uygun çalışmaları ortaya koyarak sorunların çözümüne katkıda bulunmayı becerip toplumda hak ettikleri yeri almış olacaklardır.

Sorunların çözümüne sivil örgütlenmelerin katılımı, ülke olarak karşı karşıya bulunduğumuz sorunların boyutları nedeniyle de çok önemlidir. Bir yandan küreselleşme politikalarının içinde değişen dünya dengeleri ve yeni dayatma politikaları, pembe devrimlerden kanlı devirmelere ulaşan emperyalist politikalar, uluslararası sermaye tarafından bir yangın yerine döndürülen güney coğrafyamızda yaşananlar, komşularımızda oynanan oyunlar, bölgesel sorunlar, içeride yıllardır süren ve kaynaklarımızı silip-süpüren düşük yoğunluklu ya da adı her ne ise savaş ve çatışmalar, düşünceyi ve hak mücadelesini aşan ve terörizme varan hareketler, siyasal istikrarsızlık, ekonomik çöküntü, toplumsal ve insani değerlerde çözülme sorunları...

Böylesine karmaşıklaşmış ulusal ve uluslararası koşullarda aklın, mantığın ve sağduyunun ışığında durumumuzu bütün çıplaklığıyla, görmek istediğimiz gibi değil, gerçekte oldukları gibi gözden geçirmek gerekmektedir.

Ciddi bir toplumsal iyileşmeye gereksinmemiz olan bugünkü ortamda, sorunlarımıza çözüm aradıklarını söyleyen siyasi partiler tablosunda felsefi anlamdaki gerçek değişimi temsil eden kaç tane vardır? Demokrasiyi kaç tanesi kendi içinde kurumsallaştırmıştır da, ülkemizdekini temellendirecektir? Üçüncü bin yılın bu ilk 10 yılı bitmişken, eski yapılarla ve eski kafalarla yeni bir dönemin, yeni bir yolun taşları nasıl döşenebilir? Var olan karar mekanizmaları yeni sorunlara yeni çözümler getirebilecek, önemli değişimleri gerçekleştirebilecek yetenek ve cesarette midir ki?

Sorular ve kuşkular artırılabilir. Sağduyuyla yaklaşıldığında görülecektir ki, toplumun yeni bir demokratik hamle için harekete geçirilmesi gerekmektedir. Kritik bir eşikte olduğumuz bir gerçektir. Bu eşiği sağlıklı biçimde aşmak için katılım zorunluluğu ile karşı karşıyayız. Oy vermekle düşüncelerimizin vekaletini aldıklarını sanan ve böyle bir yetki sahipliği içinde hareket eden siyasilere, unuttukları ya da göz ardı ettikleri bazı şeyleri sık sık anımsatma gereği vardır.

Demokrasi denilince yalnızca sandığı anımsayanlara, ona gidene kadar yapılacakları anımsatmak gerekmektedir. Demokrasilerdeki son görevlerden birisi olması gereken bu sandığa gitmeyi demokrasinin her şeyi gibi göstermek isteyenlere, genel oy hakkı için tarihte verilmiş olan mücadelelerin değerini bildiğimizi, bunu göz ardı etmediğimizi, ancak artık demokrasinin nicelik ölçümü olan oyun nitelik boyutunun önem kazandığını anımsatmak gerekmektedir.

Bugünkü koşullarda katılım, siyasete katılım, toplumsal yaşama katılım, ülkenin sorunlarının çözümüne katılım yollarının tümüyle açık olmadığı bilinmektedir. Var olan örgütlü olanakların potansiyel düzeyde kaldıkları da bilinmektedir. Demokrasimiz, var olan çerçevesiyle bu potansiyelleri birbirine eklemleyememektedir. Madalyonun öbür yüzünde ise, insanları siyasetten soğutma politikalarının başarılı olduklarına ilişkin somut sonuçlar vardır. Yani "katmamak" için önemli çabalar harcanmıştır ve epey de başarılı olunmuştur.

Sonuçta siyaset bazı kesimlerin çemberin dışında tutulduğu, yarıçapı küçük bir katılım alanına indirgenmiştir. Bu indirgeme, yapılan araştırmalarda siyaset kurumuna olan güvenin azalmasında somutlanmaktadır.

Sayılan ve sayılamayan nedenlerin sonucu demokrasinin tabanı oldukça daralmış, karar vericiler tabanı dar piramidin tepesinde aldıkları kararlarla dengeyi sıkça bozabilmişlerdir, bozabilmektedirler. Bu nedenle demokrasinin tabanını genişletmenin ortamları yaratılmalıdır. Bunun yolu ise sivil toplumu güçlendirmekten, sivil toplum örgütlerine bakıştaki eskimiş ve güvensizliğe dayalı bakışları değiştirmekten geçmektedir. Yani artık demokratik toplum örgütlerinin demokrasinin dinamitleri değil emniyet sübapları olduğunun kabul edilmesi demokratikleşmemizin stratejik kararlarından birisidir.

Yani meslek odaları, sendikalar, dernekler, kooperatifler, vakıflar ve diğer sivil toplum örgütleri ne kadar güçlü olurlarsa, demokrasimizin başına bir kaza gelme olasılığı o kadar azalacaktır. Belki de bu iyi bilindiği için bu alanın güçlenmemesi amacıyla elden ne gelirse yapılmaktadır.

Bugün 400.000 dolayındaki mühendis-mimar ordusunun temsilcisi TMMOB’nin, meslek odalarından ve meslektaşlarının birikimlerinden aldığı güçleri toplumsal sorunların çözümünde etkin bir biçimde değerlendirme düşüncesi genel kurul sürecinde somutlanmalıdır…

Buradaki belki temel sorunlardan birisi, bazı “derneklerin” her yazdığının yeni bir icatmış gibi kamuoyuna lanse edildiği ülkemizde, “TMMOB’nin birikimlerinin ve önermelerinin neden yönetenler üzerinde beklenen ve umut edilen etkileri yaratmadığı?” sorusudur. Kuşkusuz bu sonuç TMMOB’yi, toplum yararına çözümler önerme sorumluluğundan kurtarmaz. TMMOB sağduyuyla ve sabırla toplum adına uyarılarını ve önermelerini yapmayı sürdürmelidir. Her ne kadar bazı kesimler bizim demokratik bir devlet ve özgür bireylerden oluşan bir toplum projesi konusundaki görüşlerimizi başka platformlara çekmek isteseler de…

Etkin olamama konusunda dış etkenlerin sayısı kabarık olsa da, bizler yine de çuvaldızı kendimize batırmak zorundayız. Eğer düşünülen etkiler yaratılamıyor ise, bunun nedenlerini aile içinde aramak durumundayız. Bu nedenle genel kurul süreci, kendi örgütlülüğümüzü de gözden geçirdiğimiz bir platforma dönüşmelidir.

Merkezilik-yerelleşme tartışmaları, yönetimlerin üyelerden kopmaları, örgütün bir yöneticiler örgütüne dönüşmesi eleştirileri, temsilcilikler-şubeler-merkezler ilişkisinin yeniden tariflenmesi, yurt geneline yaygınlaşmış meslektaşlar gücümüzün arasındaki iletişim sorunları, mühendis-mimarların değişen toplumsal ortamlardaki konumlanış sorunları gibi aile içi sorunların yanı sıra, ülke sorunları da uzmanlık alanlarımızdan yola çıkılarak ortaya konulacaktır, konulmalıdır.

Küreselleşme süreci, dünya ve ülkeler dengesini allak-bullak etmiştir. Toplumsal değerlerin aşındırıldığı, gelir dengesizliğin uçurumlaştığı, kuzey-güney çelişkisinin derinleştiği, barış içinde bir arada yaşama sürecinin çok gerilerine düştüğümüz bugünkü atmosferde, siyasetten uzaklaşan yığınları sorunlarını görme hattına çekebilme, yaratılan kataraktları yırtma kanalları, her zamankinden daha fazla öne çıkmaktadır.

Ülkemizde, % 70’ler düzeyinde olan rant gelirlerinin % 55’i topraktan geliyorsa, artık kentlerimiz kapitalizmin bunalımını aşması için metalaştırılmış alanlara dönüştürülmüşse, kentlerimizin kimliği yok ediliyor, yapılaşma ve kent estetiği diye bir şey bırakılmıyorsa, doğal varlıklarımıza saldırılıyorsa, tüm bu konularda harita mühendislerinin, mimarların, kent planlamacılarının seslerine kulak vermek gerekecektir. Ülke enerji darboğazıyla karşı karşıya ise ve yeni bir enerji tabanı kaçınılmaz ise elektrik mühendislerinin, ormanlarımızı adım adım elden gidiyorsa orman mühendislerinin, çarpık sanayileşme ve yeni teknolojik yapılanma konusunda makine mühendislerinin, veri-bilgi üretimi ve toplum yararına kullanımı konusunda bilgisayar mühendislerinin, tarım politikaları konusunda ziraat mühendislerinin, yapılaşma süreçleriyle ilgili inşaat mühendislerinin, yeni iletişim modelleri konusunda elektronik mühendislerinin, küresel ısınma konusunda ve suyun metalaştırılmasına karşı çevre mühendislerinin…. görüşleri vardır ve bunlar ciddiye alınmalıdır.

Ve tüm bunların çatısı olarak TMMOB’nin ülkeyi kucaklayan birikimlerden güç alan önermeleri ses bulmalıdır. Bu konularda TMMOB ve bağlı meslek Odalarının analiz sonuçları ve çözüm önerileri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ciddi bir Türkiye fotoğrafının çekilebilmesi olanaklı duruma gelecek, sorunların aşılmasının teknokrat önermeleri ağırlıklarını ortaya koyacaklardır. Ülkemiz, kolay sağlanmayan bu birikimleri ve kolay yetişmeyen insan kaynaklarını göz ardı etme lüksüne sahip bir ülke değildir.

Genel kurullar süreci bu anlamda önemlidir

Bugün, sorunların çözümü için çarenin, "iyi hükümetleri işbaşına getirmek"ten değil, siyasal yaşama demokratik olmayan karışmaları önlemekten, demokratik otoriteyi, halkın iradesini, devlete karşı bireyi ve toplumu güçlendirmekten geçtiği daha da kesinleşmektedir.

Toplumumuzda sivil demokratik kurumlar, örgütler ve gruplar güvenilen ve işbirliği yapılan örgütler durumuna geldiğinde, ülkemiz açısından, yenileşmenin, değişimin ve gelişmenin kapıları dibine kadar açılmış olacaktır.

Bu yenileşme arayışlarının somutlanması olan ve kolay olmayan süreçlerde ayakta hep dik kalmış TMMOB’nin ve bağlı Odaların genel kurul süreçlerinin, ülkemizdeki demokratikleşme çabaları için, meslektaşlarının ve ülkemizin sorunları için önemli sonuçlar üreteceğine inanıyorum ve kamuoyundan da hak ettiği desteği göreceğini umut etmek istiyorum.