Seçimlik
Üyelik Girişi

O Heykeli Yıkmak Neyi Eksiltir Ki

O Heykeli Yıkmak Neyi Eksiltir Ki?

 

Prof. Dr. Erol KÖKTÜRK

 

Ben eskiden Atatürk heykellerine saldırı haberlerini pek duymazdım. Duyar oldum. Gazetelerde okur oldum. En son örneği de 3 Şubat 2022 günü Samsun’da yaşandı. Heykele halat bağlayıp, arabayla çekip yıkma girişiminde bulundular.

Bunları duyunca, okuyunca üzülüyor muyum? Aslında hayır! Şunun için: Yıksanız ne olur ki? Neyi yok edebilirsiniz ki?

Samsun’daki heykeli yıkabilselerdi, Atatürk’ün Bandırma Vapuru ile Samsun’a gelişini, 19 Mayıs’ta karaya çıkışını, bu ayak basışın Anadolu topraklarındaki bir isyan ateşinin kibriti olduğunu ortadan kaldırmış olamazlardı ki! Daha da ötesi, o bağımsızlık ateşi Anadolu topraklarıyla sınırlı kalmamıştı. Emperyalizme karşı baş kaldıran bütün halkların esin kaynağı olmuştu.

O nedenle girişenlere “zavallılar” diyorum. O Cumhuriyet Projesi cehaletinizi ortadan kaldırma projesiydi. Size ulaşamamış ne yazık ki. Eksik kalmış.

Benim önemli olmayan bedenim, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, sonsuza kadar yaşayacaktır.” diyerek ülkesine bağlılığını da sonsuzlaştıran bir önderin heykeli yıkılsa ne olur ki?

Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” diyen bir lider, ulusunun içinde yaşamayı heykeller üzerinden değil de fikirler üzerinden amaçlamıştır zaten.

İşte bu sözleri anlayamayan her kim olursa olsun, heykeli yıkınca o önderi de yok etmiş olacağı cehaleti içinde olan kişidir. Yıkılmaya çalışılan heykelden çok, onlarla aynı toplumda yaşamaktır beni üzen.

Bu “heykel”, “simge” konusu da tartışılan bir konudur. Bunu 2017 yılında Küba’ya yaptığımız gezide çok çarpıcı biçimde gözleme olanağım oldu. Küba Devrimi’nin önderi olan Fidel Castro’nun bizim gittiğimiz hiçbir yerde heykeli yoktu. Meğer ülkenin hiçbir yerinde yokmuş. Heykelinin dikilmesini yaşarken yasaklamış. Küçük bir metal heykeli, Devrim Müzesi’nde vardı. O kadar. Bu durum Castro’nun öneminden ve değerinden hiçbir şey eksiltmiyor.

Kuşkusuz, “Büyük toplumlar, değerlerini yaşatmak ve inançlarını korumak adına, simgelerin önemli olduğunu bilirler…” Bir simge olarak Atatürk’ü, O’nun mücadelesinin, kazanımlarının özünü anlayamayan, onun heykelini yıkmaya kalkan her kimse, aslında kendi geçmişini, kendi varlık koşullarını yaktığını, yıktığını da anlayamaz… Anlasaydı, heykeli yakacağına, ona sarılırdı çünkü.

Öte yandan Gazi, tapınılacak bir varlık olmayı kendisi asla istememiştir. Mutlaklaştırmayı yadsıyan kendisidir. Bu, yaşamın değişkenliğinin Gazi tarafından nasıl da içselleştirildiğinin göstergesidir. O, “heykelleri dikilsin” diye “kurtuluş”un ve “kuruluş”un önderi olmamıştır. O, bağımsızlığa, özgürlüğe olan inancını yoksul insanlarımızın kalbine işleyerek, topluma ilham vererek, sürece önderlik yapmıştır. Başardıkları, toplumun onu yüreğinde anıtlaştırmasına götürmüştür. Mekânda anıtlaştırma şekilseldir. Ama yürekte anıtlaştırma, inançtır, bağlılıktır.

Samsun örneği yalnızca sonuncudur. Bakarsanız, ülkemizde, Atatürk düşmanlığının birçok örneğini görürsünüz, Gölbaşı (Ankara)’da, Esenyurt (İstanbul)’ta, Antalya’da, Dağkapı (Diyarbakır)’da, Cizre (Şırnak)’ta…

Heykellere ateş fırlatıp yakmaya çalışanlar, elinde çekiçle kırmaya yeltenenler, halat bağlayıp yıkmaya niyetlenenler… Atatürk’ü senin kulağına üfleyenleri değil de, onun üzerine yazılanları dikkate alabilecek kadar bilgin olsaydı, eğer, o zaman sen de buna yeltenenler için üzülürdün.

Heykelini yakmaya, yıkmaya çalıştığınız o mavi gözlü Adam, seni, tüm ülkeyi emperyalistlerden kurtaran gücün ilham vericisi, ama aynı zamanda önderidir. Ülkenin bağımsızlığına olan inancını, bir gün Haydarpaşa’dan Dolmabahçe’ye geçerken, bir sandalda mırıldanmıştır: “Geldikleri gibi giderler…” Emperyalistler kendileri gitmemişler, Gazi’nin önderliğinde verilen mücadele sonucu gönderilmişlerdir…

O heykellere saldıranlar, bunları bilseydiniz, sizden bu istendiğinde utanç duyardınız.

Örneğin 2017 yılının Ağustos ayında Dağkapı’daki heykele ateşle saldıranlar… Bilmiyorlar ki, Güneydoğu Anadolu bölgesinde feodal ağalığın köleliğinden topraksız köylüleri kurtarmaya heykeli yok edilmek istenen Gazi’nin ömrü yetmemişti. Ama kuruluş süreci belli bir noktaya geldiğinde bunu da hedeflemişti. 1937 yılında, ölümünden 1 yıl önce, Meclis açış konuşmasında şöyle diyordu: “Bir kez ülkede topraksız çiftçi ailesi bırakılmamalıdır. Daha önemlisi, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir neden ve biçimde bölünmez bir nitelik alması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliğinin arazinin bulunduğu yurt bölgelerinin nüfus yoğunluğu ve toprak verim derecesine göre sınırlandırılmasıdır.” Yani senin anlayacağın, feodalizmin tasfiye edilmesi gereğini vurgulamıştı. Bunun için Cumhuriyet döneminde 2 deneme yapılmıştır. 1945 yılındaki denemeye karşı çıkan toprak ağaları, 1946 yılında Demokrat Parti’yi kurmuşlardı. O zamandır, bu zamandır ülkeyi, o parti ve ondan türeyen partiler yönetmiştir. 1973 yılında Şanlıurfa’da yapılan tasfiye denemesi de başarısız olmuştu. Bunlar bölge insanlarının özgürleştirilmesi çabalarıydı… Bunları bilseydin, öğrenseydin, bilince çıkarsaydın, elin o ateşe gider miydi?

Bu kölelikten seni kurtarmayan, 1946 yılından bu yana erkte olan sağ iktidarlardır. Heykelini yaktığın Gazi, hedefine ulaşsaydı, sen özgürleşseydin, bugünkü açmazlarını yaşamaz, yakmak yerine, yaktığın heykelin önünde sevgiyle eğilirdin. Heykeli yakarken ne kadar özgürdün, bilemiyorum. Ama gerçekten özgür olduğun gün, bundan utanç duyacağını da biliyorum. Çünkü anıtını yaktığın Gazi, emperyalizme karşı mücadelenin, bağımsızlık mücadelesinin, özgürlük savaşının, dünyadaki ender simgelerinden biridir. O simgenin değerini anladığın gün, özgürleşmiş olacaksın…

Ama ben inanıyorum ki, heykel yıkma, yakma, yok etme girişiminin arkasında, toplum katında bu güzelim ülkenin kurucu liderine olan sevginin, bağlılığın bir türlü zayıflamamasına olan tepki vardır. Ama bilinmektedir ki hiçbir gelişmiş ve uygar ülkede, o ülkenin kurucu liderinin simgelerine saldırı haberi oluşmaz. Bu tür saldırılar, gelişememişliğin, hazmedememenin göstergeleridir olsa olsa. Bu saldırılar, nerede yapılmışsa, orada Gazi’nin önderliğinde verilen kurtuluş savaşına katılıp yaşamını yitiren dedelerinin kemiklerini sızlatır ancak.

Hiçbir saldırı Atatürk değerinde bir eksilmeye neden olmamıştır, olamamıştır, olamaz da…

 

 

Yayınlanma Tarihi: 16.02.2022 (www.erolkokturk.net)