Seçimlik
Üyelik Girişi

Sen Neymissin Be Makyavel

SEN NEYMİŞSİN BE MAKYAVEL!

 

 Herkes gibi benim de merakla beklediğim anlar olur: “Sayın X ne yapacak, nasıl bir açıklama yapacak?” diye. Sayın X önemli bir kişidir… Toplumun gözünü diktiği, kulağını kabarttığı kişilerdendir… Bu nedenle düşünceleri, ağzından çıkacaklar önemlidir… Kendisinden “yeni bir tavır” beklentisi, bir başarısızlığın ardından da, bir usulsüzlüğün ardından da, önemli bir sürecin ardından da olabilir… “Bu kere bırakacak mı görevini?” soruları uçuşmaya başlamıştır havada… Ayrılmayacak mı? Ayrılmayacaksa bu durumu nasıl yorumlayacak? Ayrılacak mı? O zaman siyaseti de bırakır, köşesine çekilir mi? Ya da ayrılmak istemezse, ayrılmak zorunda mı bırakılır? Ayrılmak için bir süre bekler, gelişmelere mi bakar?

Bunları düşünürken, Sayın X’in tek başına karar vermeyeceği de bilinir… Çünkü kendi karar ve yazgı kadroları vardır… Argoda “Etekçiler” denilir bunlara… Liderin siyasal yaşamında birinci çemberde yer alan ve yıllardır değiştirmediği arkadaşları… Onunla var olan… O giderse yok olacaklar… “O kararı” vermemesini isterler…

Bu arada kendi etekçileri dışından bazıları da “görevi bırakmama,” çağrısı yapmıştır… O bir rol modelidir… “Bırakmama”nın simgesidir… Bu nedenle “kalmasının doğru olacağını” özellikle ve “hasaten” rica etmektedir. Çünkü bırakırsa, kendi “rol modelliği” yara alacaktır… Bu modellik öyle bir rol modelliğidir ki, siyasetler, makamlar, ideolojiler üstüdür… Fukuyama’dan, 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana “ideolojiler ölmüş”, “sağ-sol ayrımı bitmiş” değil midir? O zaman artık rol modelini kendi değerlerinden seçmen gerekmez… Bu nedenle bu duayen rol modelinin ricası kırılmamalıdır. Az baskı değildir bu…

Çünkü o makamları bir kez “bırakma” alışkanlığı yerleştirilirse, kimse başarısızlıklar sonrası oralarda tutunamaz…

Ve daha önemlisi, kendisinin de yaşayan bir rol modeli olabilmesi için, onun da kendisini çoğaltması gerekir.

Yolsuzluk, intihal gibi olaylar Avrupa kültüründe makamı bırakmayı; Japon kültüründe intihar etmeyi doğurur… Bizim kültürümüz ne de olsa onlardan farklıdır. İkisi de yapılmaz ve devam edilir… Bu farkın da sürdürülmesi gerekmektedir…

Sonunda tablo netleşir. Açıklama gelir. Sorun “asla kendisinden kaynaklanmamıştır,” “kendi dışındaki faktörlerin etkisi bu sonucu doğurmuştur…” Bu nedenle, “Konumunu ve görevini bırakmayacağını”, açıklar… Etekçileri oradadır… Alkışlarlar… O da yazgı arkadaşlarını da kastederek, “herkesin üstüne düşeni layıkıyla yaptığını,” üstüne basa basa söyler…

O, yaşarak görmüştür ki; soğutursan, unutulur… Sayısız örneği vardır bunun… Toplum unutur… Unutmuştur… O zaman şimdi yapmakta olduğu tutarsız ve çarpık açıklamasını da unutacaktır…

Belleksiz toplum olmak… Bellekle bağları sık sık makaslanan bir toplum olmak… Ya da yapılmak… Yaşam gailesi, sıkıntıları, yaşayamadıkları, erişemedikleri, bireylerin geçmişle bağlantı kurmasına engeldir… Belleğini gelecek kaygıları doldurmuştur… Bu kendi elinde de değildir. Bu pompalanmaktadır zaten… Bu nedenle “dün dündür; bugün de bugün…” Bu nedenle dünü, dünde bırakmak gerekir… Bırakılır genellikle…

Bırakmayanlar da, “o günlere geri dönmekle” yadırganır… İyi işleyen, etkili olan bir kalıptır bu…

 Öyle olmasa Niccolò Machiavelli diye biri var olabilir miydi? Ya da var olsa bile, her daim varlığını koruyabilir miydi, öldüğü 1527 yılından bu yana?

O, “"başarıya giden her yol kullanılabilir, bir sakınca yoktur," demiştir… Ama bu tersten de okunabilir; yani Machiavelli’in kuramı ülkemiz koşullarına uyarlanabilir: Başarısızlığı örtmek için de her yola başvurulabilir… Ne de olsa bizim ülkemizin koşulları farklıdır…

Bir ünlü İtalyan siyasetçi, tarihçi ve yazar olan Makyavel (1469-1527)’in geliştirmiş olduğu, “siyaseti ahlaktan ve dinden ayıran ve her türlü din kuralı ile ahlak kuralını hiçe sayan,” kuramı ile dürüstlük ve ahlaktan yoksun siyaset düşüncesine, kuramcısının adıyla Makyavelizm denir. Makyavel, 1513’te yazdığı “Principe (Hükümdar)” adlı eserinde açıkladığı, “Temel Siyaset” kuramının özünü, siyasetin ahlaktan bağımsız bir alan olması oluşturmaktadır. Siyasetin ahlaktan bağımsız olması, normsuz ve yasasız bir siyaset anlamına değil, siyasetin ahlaktan ayrı, kendisine özgü, farklı ve özerk bir alana sahip olması anlamına gelmektedir. Erk ile erdemi birbirinden ayıran Makyavel, “Hükümdar’ın iktidarı kullanmada gösterdiği kurnazlık,” sayesinde toplumu yönettiğini söylemiştir.

Önemli bir iştir kurnazlık… Herkese özgü değildir… İyi kullanırsan, iyi bir can simididir… Okyanusta bile boğulmadan yüzebilirsin…

Kurnazlığı iyi bir araç olarak kullananın, doğal olarak yüzü kızarmaz… Sesi titremez… Ağlayabilir… Ne de olsa gözyaşı iyidir ve etkilidir…

Kurnaz, gözünün içine baka baka, inanmadığın, doğru bulmadığın şeye seni ikna etmeye çalışır… Çünkü o yaptığına inanmaktadır… Evet… Çünkü O, “hedefe varmak için her yolu sakıncasız gören ve hiçbir kural tanımayan,” bir inancın taşıyıcısıdır…

Yani erdem, ahlak, dürüstlük, tutarlılık, adalet, eşitlik, demokrasi gibi terimler sözlüklerden çıkarılırsa, o zaman Makyavelizm’in etkili önemi, tabanının genişliği ortaya çıkar zaten…

Artık oy oranlarındaki düşmeler, ekonominin yönetilememesi, afetlerin felakete dönüşmesi, inançların tersine zenginleşmeler, dün söylediklerinin tersini söylemeler, başarısızlıklar, tutarsızlıklar, toplum gözünde olağanlaştırılır…

Makyavelizmin ideolojisi kendisidir… Dincisi, ülkücüsü, solcusu olmaz… Tüm Makyavelistler, yol arkadaşıdır…

Bu nedenle kafamı kaldırıp baktığımda, “Sen Neymişsin Be Makyavel” diyebiliyorum… Onun analizinin çeşitli izdüşümlerini görüyorum çünkü… Her soydan ve boydan…

Makyavelizm yoğun biçimde siyaset alanında karşımıza çıksa da, yaşamın diğer alanlarında da, uyarlanmış biçimde kendisine yer bulur; bürokraside, özel sektörde, insan ilişkilerinde, ticarette...

Ama bunları görmek önemlidir de, yeterli değildir…

Kötü giden süreçlere akıllı tepkiler göstermek zamanıdır… Sorunları doğru tanılama, çözümleri doğru saptama zamanıdır. Kırma, dökme zamanı değildir. Olmamalıdır. Her düzlemde kötü alışkanlıklardan arınma zamanıdır. Bunu yapmak için daha fazla demokrasi isteme, daha fazla diyalog, daha fazla katılım, daha fazla dinleme zamanıdır. Ülkemizde yaşananları doğru okumak, sorunlara doğru çözüm projeleri üretme zamanıdır. Mutfak çalışmalarının daha fazla önemsenmesi zamanıdır.

 

Birileri ne olursa olsun “Devam” demeyi sürdüreceklerdir. Bunları her görüşte düş kırıklığı yaşamamak ve yılmamak gerekmektedir. Önce birey olarak kendimiz bir yılgınlık tuzağına düşmemeliyiz. Sonra da çemberin genişletilmesi için çabalamalıyız…

 

 

 

 

 

Bu nedenlerle Makyavel’e teşekkür etmeliyiz… Bizlere izleyicilerini görebileceğimiz bir pencere açtığı için…




Kaynaklar

Makyavelizm, http://nedir.antoloji.com/makyavelizm/

 

Yayın Tarihi: Nisan 2013