Seçimlik
Üyelik Girişi

Kentlerin Farklılıklarını ve Değerlerini Korumak Üzerine

Kentlerin Farklılıklarını ve Değerlerini Korumak Üzerine


Prof. Dr. Erol KÖKTÜRK

Bu yazıyı Mustafa ÇAKIR (Cumhuriyet, 06.08.2014)’ın haberindeki “O Mahalle İştah Kabartıyor” başlığına takılmasam yazmayacaktım. O zamanlar yazdığım yazıyı, geç de olsa paylaşmak istedim…

Güzel bir meyvenin, iyi pişirilmiş bir bifteğin, harbiden deniz levreğinin iştah kabartması anlaşılır da; bir mekan parçasının, bir mahallenin iştah kabartması… Kent topraklarını bir mal gibi görmek, zenginleşme aracına dönüştürmek, günümüzün ekonomik tercihi oldu.
 
Bu konular üzerine düşünürken hep değerli öğretmenimiz Prof. Fehmi YAVUZ gelir usuma. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Şehircilik Enstitüsü’nün kurucusu, şehirciliğimizin duayeni, sevgili öğretmenimiz Prof. Fehmi YAVUZ 1984 yılında “Toprak: Doğal Kaynak” başlığıyla yazdığı yazısının (Cumhuriyet Gazetesi, 5 Ekim 1984) bir yerinde, “Hemen tüm geri kalmış ülkelerde toprağa bakış, kasabın kuzuya, koyuna... bakış açısından farksızdır. Bunun kökünden değişmesi, toprağa bir müzisyenin, ressamın, heykeltıraşın bakışına benzer bir açıdan bakmak, yalnız çıkar bakımından değil, kendimize ve başkalarına saygı yönünden de gereklidir,” diyordu...
 
O zamanlardan öngürülmüş bir süreç, belki de öğretmenimizin öngöremediği yoğunlukta, hatta vahşilikte yaşanıyor. “Kentsel dönüşüm” kavramı gölgesinde, “yenileme” aldatmacasıyla, “deprem” korkutmacasıyla kent topraklarımız, doğal varlıklarımız yağmalanıyor. Geri dönülmesi zor bir biçimde. Örnekler mi? Sulukule’de ne oldu? Sulukule esprisi yok edildi. Şimdi dönüştürülmüş Neslişah Sultan Mahallesi oldu orası. Oysa o yereli diğerlerinden farklılaştıran, Sulukule’nin farklılıklarıydı. Tarlabaşı’nda başka bir süreç yaşanıyor. Kent özeğindeki gecekondu mahalleleri ise, saldırının odak noktaları oldu.

Bir aynılaştırma operasyonudur gidiyor… Otoriter ideolojilerin klasik hastalığı: Toplumu aynılaştırmak, bütün farklılıkları ortadan kaldırmak, çeşitlilikleri bitirmek. Hem düşünsel düzlemde, hem toplumsal düzlemde, hem kültürel düzlemde, ama aynı zamanda da mekansal düzlemde. Bunu Hitler, Germania Projesi ile yapmaya çalıştı. Mine G. KIRIKKANAT’ın (Cumhuriyet, 10.02.2013) yazdığı gibi, Mussolini’nin İtalya’yı köhne binaların yıkılıp yenilerinin yapıldığı muazzam bir inşaat şantiyesine çeviren kentsel dönüşüm seferberliği, 1925 yılında ilan edildi. Dönüşümün üç amacı vardı: Eski bir sosyalist olarak iyi tanıdığı lumpenlerin kentlerde yoğunlaşmasını tehlikeli bulan Mussolini, yoksulları periferilere inşa edilen sosyal konutlara taşıyarak kentlerden uzaklaştırmak; Devletin cömert desteğiyle dopinglenen inşaat sektörünün istihdamıyla işsizliği bitirmek; Lumpenlerden temizlenen eski, bakımsız ama çok merkezi semtlerdeki binaların yıkılıp yerine lüks konutların inşasıyla elde edilecek büyük rant sayesinde hem faşist parti yandaşlarından oluşan zengin bir sınıf yaratmak, hem de inşaat sektörüne verilen devlet desteğini geri almak… Bütün diktatörlerin benzeştiği temel noktalardan birisidir bu: Kendi kafasındakileri topluma, mekana dayatmak. O ne görmek istiyorsa, onların yapılması. Kendi beynindekileri dışavurmak.

TOKİ’nin tüm uygulamaları da bunun göstergesi değil mi? Bütün Anadolu kentleşmesini birbirine benzettiler. Birbirini kopyası yerleşmeler yarattılar. “Anadolu kenti”, esprisini bitirdiler. Şimdi de, Namık Kemal Mahallesi, Saraçoğlu Mahallesi, birçok kentimizin özgün alanları, kentlerin diğer parçalarıyla aynılaştırılacak.

Yıllar önce gezmiştim Fuggerei’ı. Fuggerei, Bavyera Eyaleti’nin 267.000 nüfuslu bir kenti olan Augsburg’dadır. Bertolt Brecht’in de kenti olan Augsburg, İ.Ö. 15'te Romalılar tarafından kurulmuş, 1276'da özerk imparatorluk kenti olmuş; 1806'da Bavyera'ya katılmıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük zarar gördüyse de, yıkılan anıtlarının büyük bölümü yeniden yapılmıştır. Özellikle XVI. yy'da yoksullar için yapılan dünyanın en eski toplu konut alanı olan Fuggerei, kentin özgün alanlarından birisidir. Savaşta yıkılan bu toplu konut alanı, yeniden canlandırılmıştır. Bir simgedir çünkü. Fuggerei, Aristokrat Jakob FUGGER tarafından 23 Ağustos 1521 tarihinde, yoksul Augsburglular için sıra evler biçiminde kurulmuş bir yerleşmedir. Almanların burayı yıkmak akıllarından geçebilir mi?

Bir an önce bu aynılaştırma projesini püskürtmek gerekmektedir. Kentlerimizin ve mekanlarımızın daha fazla hasar görmesini önlemek gerekmektedir. Gecekonduların çoğunu dönüştürmek gerekir. Ama birkaç gecekondu alanını örnek olarak korumak iyi olmaz mı? Saraçoğlu Mahallesini, Tarlabaşını, Tarihi Yarımada’yı da kentlerimizin yaşayan bellekleri olarak korumak iyi olmaz mı? Fuggerei gibi…
 
Yayınlanma Tarihi: 02 Mart 2015